Batı'dan bu ülke topraklarının mayasına eklenmesi istenen temel kavramlar ortak: Bilgiye açılan tüm kapılar...
İki metafor: Tevfik Fikret, Halûk'a "yol"un zorluğundan bahseder; Akif, Asım'ı o zorlu yolda erişilecek bilgi "pınar"ına yönlendirir...
[Akif'in çocukları: Feride, M.Emin ve Tahir ]
Sâde Garb'ın, yalınız ilmine dönsün yüzünüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin;
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin.
Fen diyarında sızan nâ-mütenâhî pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nâfî suları.
Aynı menbaları ihya için artık burada,
Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.
" Yazık hâlâ biz,
Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz.
İşte fıkdanı bu ihmâl edilen ma'rifetin,
Nesli bir acze düşürmüş ki, bugün, memleketin,
Bir yığın kuvveti var, hem ne tabiî de, henüz,
Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim değiliz!
Yarının ilmi nedir, halbuki? Gayet müdhiş:
"Maddenin kudret-i zerriyyesi" uğraştığı iş.
O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,
Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek.
Onu bir buldu mu, artık bu zemin: Başka zemin.
Çünkü bir damla kömürden edecekler te'min,
Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhî kudret!.."
İbret al kendi sözünden, aman oğlum, gayret!
Bir yılın var daha zannımca?
- Evet.
- Bak, ne kolay!
Lâkin ihvân-ı kiramın?
Lâkin ihvân-ı kiramın?
- Çoğunun altışar ay.
- Hep giderler ya, beraberce?
- Giderler, ma'lûm.
- Hepsinin mesleği sağlam mı?
- Evet, müsbet ulûm.
- İnkılâbın yolu madem ki bu yoldur yalınız,
"Nerdesin hey gidi Berlin?" diyerek yollanınız.
Altı ay, bir sene gayret size eğlence demek...
Siz ki yıllarca neler çekmediniz, hem gülerek!
Hani, bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz;
Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz.
Şark'ın âguşu açıktır o zaman işte size;
O zaman varmanın imkânı olur gayenize;
O zaman dinlerim artık seni, Asım, bol bol...
- Yarın akşam gideriz.
- Öyle mi?Berhurdâr ol.
- Öyle mi?Berhurdâr ol.
Mehmet Akif bu şiiriyle yurtdışına eğitim almak için gidecek olan Asım'a öğüt veriyor. Yapması gerekenin bilimi öğrenmek ve onu yurda getirmek olduğunu söylüyor. Bunu sade bir dille, gösterişten uzak, anlaşılır ve öğüt verici bir biçimde yapıyor. Batının onca yıllık bilimini iyice gözden geçirmelerini ve yurda getirmelerini öğütlemiştir. Bilginin kaynağı iyice sindirilmeli ona göre...
Benim fikrime göre bunu büyük bir samimiyetle söylemiştir. Osmanlı'nın o anki haline üzülen Akif açısından, geri kalmışlıktan kurtulmak, ilerlemek için bir şeylerin ve hemen yapılması gerektiği düşüncesi ön plandadır.
Akif, diyeceğini sapmadan söylüyor; çünkü, anlaşılmasının önemli ve gerekli olduğunu biliyor.
Pınar, menba, kaynak, nafi sular... Şairin dilinde bilgiyi karşılayan sözcükler bunlar... Öyleyse, Osmanlının son döneminde kendi toprağının yeşermesi için o kaynaktan beslenmesinin önemli olduğunu düşünüyor. Asım'ın temsil ettiği gençlik, ülkesi için hem savaşmak hem ülkesinin yarınlarını hazırlamak ve bu yönede her tür sorumluluğu üstlenmek zorunda...(Beril)