Türkçeyi Hissediyorum, ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nin “Türkçeyi Hissediyorum.” projesine ait bir web günlüğüdür. Proje, yurt dışında doğan, yaşam, bilgi ve deneyimleri yaşadıkları ülkenin diliyle biçimlenen “üçüncü kuşak”tan bir grup gence, dil aracılığıyla ulaşmayı; onlara, Türkçenin söz varlığını ve anlatım zenginliğini hissettirmeyi hedeflemektedir.

28 Mart 2010

dışarıdan bakınca...


Kendinizi birkaç tümceyle tanıtmanız istenseydi, sözcükler sizden ne taşırdı?
Bir yabancının gözüyle Türkiye'nin ilgi çekici yemeği ne olurdu?
Anlatabildiğimiz kadar mı varız yoksa yaşayabildiğimiz kadar mı?
 
Bu sorular birlikte çalıştığımız öğrencilerimizi tanıtmaya yönelik...

Birçok insan sorar; "Kendini birkaç kelimeyle nasıl tanımlarsın?' diye. Ben böyle bir soruyla karşılaştığımda; 'Sen beni birkaç kelimeyle nasıl tanımlarsın?' yanıtını veriyorum; çünkü, kendimi sıfatlaştırdığımda karşımdakinin bende kimsenin keşfedemediklerini gün yüzüne çıkarma isteğini ve olanağını azaltacağıma inanıyorum.

Bir yabancının gözünden en ilginç yemek "iskender kebap"tır. Bu yemeği ilginç kılan, sadece yemeğin lezzeti ve görünüşü değil, bizlerin yemeği yerken aldığımız haz, mimiklerimiz ve o çocuksu heyecanımız, bu ilginçliği oluşturan parçalardır. O kokuyu alınca içimiz söyle bir cız eder. Sabırsızca çatalımızı tereyağli sosuyla tam bir kültür harmanı olusturmuş o leziz yemeğe batırırız.
 
Insan anlatabildiği kadar vardır; çünkü, anlatabilen insan zaten zamanında yaşamış olan insandır. Yazabilen insan, yaşamı damarlarında hisseder ve hissettiklerini kaleme alarak okurlarının da yaşamı daha derinden algılamalarına olanak saglar. (Neslihan)


 
Kendimizi bir başkasına tanıtmak… Zor ama eğlenceli bir iştir. Önce adımızdan sanımızdan başlarız, aksanımız ve üslubumuz bizim hakkımızda birçok soruyu yanıtlar. Ardından muhabbet’e geçilir ve işte o zaman bir insan tanınır.

Türkiye gibi bir ülkeyi tanımak için en iyi yöntem mimarisi, edebi eserleri ve yemekleridir. Ülkemizin dışarıya karşı en ilgi çekici yemeği herhalde "alinazik"tir. Dünya tarafından tanınmış lahmacun veya şiş kebabın aksine, bu yemek yoğurtla ve etin karışımıyla yapıldığından çok ilgi çekeceğini düşünmekteyim.

Biz yaşayabildiğimiz kadar varız, ama yaşama derken süreyi kastetmiyorum. Deneyim, tecrübe bağlamında yaşama diyorum. Bir insan istediği kadar iyi konuşmacı olsun, istediği kadar kitlelere ulaşabilsin, eğer içi boşsa yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu kişinin varlığı ve yokluğu birdir. Hâlbuki tecrübe dolu bir insan, çok az bir anlatım yeteneği ile kitleleri kendisine bağlayabilir, çünkü yaşadığı o deneyimler o dünyalar insanlar için birer ders, birer anı olarak kalacaktır. Anlatamasa bile bu kişi, bir sürü olay yaşadığından dolayı çok değerli bir şahıs olacaktır. Bazı insanlar vardır, çok konuşur ama içi boştur ve bazı insanlar vardır, az konuşurlar ama o sözlerin derinliğinde o yaşanmışlıkta kaybolursunuz.(Deniz Alp)


"Ben çevresindeki insanlarla iyi anlaşmaya çalışan, ailemdeki büyüklere espriler yapıp, onları güldürmeyi seven ve çocuklarla vakit geçirmeyi seven biriyim." sanırım kendimi bir başkasına tanıtırken kullanacağım ilk tanımlama bu olurdu.

Eğer Türkiye’yi dışarıdan bir göz olarak görebilseydim sanırım bana en ilginç gelecek olan yemek ‘künefe’ tatlısı olurdu. Çünkü bir tatlının tuzlu bir şey olan peynirden yapılıp, o eşsiz güzellikteki tadı vermesinin sırrını ve bunun nasıl gerçekleştiğini merak ederdim.(Ezgi)

Kendimi bir başkasına tanıtırken kullanacağım ilk kelime “dinamik, uçuk kaçık, sıra dışı” gibi tanımlardan biri olurdu.

Türkiye ye gelen bir yabancı için en ilgi çekici yemek “kokoreç” olurdu herhalde. Batılılar için “hayvan bağırsağı” yeme fikri ilginç gelir gibi düşünüyorum. Ayrıca içindeki baharat da, kekik gibi ülkemize özgü baharatlardır.

Bence hem anlatabildiğimiz kadar varız hem de yaşayabildiğimiz kadar. Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışıyım; geçmiş yüzyıllarda milyonlarca insan yaşadı. Peki, bunlardan kaçının adını hatırlıyorsunuz? Adlarını hatırladıklarımız kendilerini anlatabilmiş olanlardır. O kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Atatürk örneğin, kendini o kadar güzel anlatmış ki, ne adı unutulmuş ne de düşünceleri. Hem yaptıklarıyla hem düşündükleriyle hatırlıyoruz hala onu. Diğer yandan, yaşamazsan da anlatacağın bir şey olmaz, anlatabilmek için yaşamak lazım. Biri olmadan diğeri eksik kalır. (Beril)

 
Kendini bilmek. Dünyada bir insandan isteyebileceğiniz en zor şey ondan kendini tanıtması ve hatta anlatmasıdır. Benden bu istendiğinde ister istemez büyük bir çıkmaza girerim. Hayatımı kontrol eden aklımdır, ama kendimi kontrol edense duygularım. Bir bedende birden fazla kişilik yaşamaktadır adeta. İnsanlar görmeye alıştıkları “ben”den farklı bir kişi gördüklerinde şaşırırlar, hatta korkarlar. Bu yüzden kendimi tanıtmam istendiğinde benden, başkalarının deyimiyle “garip” ve “çatlak” derim.

Türk kimliğimden sıyrılıp da tamamen farklı bir kültürle yetişmiş biri olduğumu hayal etseydim, bu ülkenin en ilginç yemeği bana göre "sarma" olurdu. Düşünün, insanlar asma yapraklarını doldurup yemek yapıyorlar. Beni asıl şaşırtan dolmaları nasıl hem incecik hem de malzemece bol yaptıklarıdır.

İnsanlar hem anlatabildikleri hem de yaşayabildikleri kadardırlar. Bir insan ister dünyanın bütün acılarını, bütün sevinçlerini görmüş geçirmiş olsun, onları anlatamadığı, aktaramadığı sürece deneyimlerinin ne önemi kalır? Tam tersini düşünelim. Nitekim sınırlı bir hayata sahip insanlar, boş diye nitelenen yaşamlarını o kadar gerçekçi ve başarılı anlatırlar ki çoğu kez imrendiğimiz hayatlardan daha doludur. Bu nedenle insanlar hem deneyimleri kadar hem de anlatabildikleri kadar vardırlar. (Cansu)

 
Kültürel aktiviteleri seven, saygılı ve yardımsever olduğumu söyleyebilirim. Kendimi ve diğer insanları severim; ama onların da bana saygı göstermesini severim… Saygı, benim için sevgiden daha önemlidir ve ciddi şekilde saygısızlık yaşarsam, o durumdaki rahatsızlığımı çekinmeden ifade ederim…Benim için en büyük saygısızlık şahsıma, aileme ve bayrağıma olandır. Bir Türk çocuğuyum ve ülkemi, Atatürk’ü ve bayrağımızı savunmaya gayret ederim. Türk kültürünü ve Türkçe dilini doğru yansıtmaya özen gösteririm; ama bir başka ülkenin insanı olsaydım, başka kültürlerle büyüyecektim.

Kültürümüzün büyük bir parçası da mutfağımızdır. Hal böyle olunca, Türk mutfağındaki "iskender" yemeği bana gerçekten ilginç gelirdi; çünkü çok ilginç bir tarihçesi ve hazırlanış şekli vardır.(Berkin)


Anlatabildiğimiz kadar mı varız, yoksa yaşayabildiğimiz kadar mı? Önemli bir soru. Pekala bu soru hemen cevaplanmalı mı? Bence önce var olmak nedir, ondan bahsedilmeli.

Sizce var olmak nedir? Birilerinin sizin farkınızda olduğunu bilmek mi? Bir şeyler başardığınızı bilmek mi? Mutlu olduğunuzu bilmek mi? Fark ettiniz mi? Hepsi bilmekle alakalı, sizin kim olduğunuzu bilmenizle; çünkü eğer siz kim olduğunuzu bilmezseniz, var olmanın sizin için bir anlamı kalmayacaktır diye düşünüyorum.

Sonra yaşamaya değinmeli. Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, yaşamak bazı insanlar için yaşamsal fonksiyonları yerine getirmekten öteye gidemiyor. Bazı insanlar ise sırf “yaşadım” diyebilmek için tüketiyorlar ömürlerini istemedikleri şeyleri yaparken.

Kimileri şöyle der: “Yaşamak mutlu olmaktır. Başını sokacak bir yuvan, birlikte uyuyacak bir ailen varsa mutlusundur.” Ben ‘kimilerinin’ söylediklerine inanmıyorum; çünkü ‘bence’ yaşamak mutlu olmaktan ileri gitmeli.

Sorumuzun cevabına gelince: “Anlatabildiğimiz kadar varız, eğer yaşamak bizimle ilgili değilse; yaşayabildiğimiz kadar var olamayız, eğer yaşamak ‘yaşamak’ değilse.” (Sedef)