Türkçeyi Hissediyorum, ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nin “Türkçeyi Hissediyorum.” projesine ait bir web günlüğüdür. Proje, yurt dışında doğan, yaşam, bilgi ve deneyimleri yaşadıkları ülkenin diliyle biçimlenen “üçüncü kuşak”tan bir grup gence, dil aracılığıyla ulaşmayı; onlara, Türkçenin söz varlığını ve anlatım zenginliğini hissettirmeyi hedeflemektedir.

26 Mart 2010

adım öfkedir-2


‘Öfke’, öyle bir iki dakikada ortaya çıkan duygulardan değildir. Bu duyguyu zamanında yaşanmış küçük kızgınlıklar, üzüntüler birleşerek ortaya çıkarır.

Örneğin; bir ağacın nasıl oluştuğunun düşünün. O dev gibi koskocaman ağacı oluşturmak için aslında sadece minicik bir tohum attığınızı ve her gün, düzenli olarak onu suladığınızı… Siz her gün onu sulamaya devam edersiniz, hatta belki kimi zaman da ona gübre verirsiniz ve birgün gelir o koskocaman bir ağaç olur, aslında siz ona her gün su verirken o biraz daha büyümüştür; ama siz anlayamamışsınızdır ve işte beklenen gün gelir, artık ilkbahar zamanıdır. İşte o uzun zamandır beklenilen, ağacınızın çiçeklerinin patlama günü gelmiştir…

Şimdi bunu bir ağaç olarak değil de bir insan olarak görün. O atılan tohumun onu sinirlendirecek herhangi bir olay olduğunun hayal edin. Her gün düzenli olarak verilen suyun ise belki de o kişinin diğer kişiye duyduğu öfkeyi körükleyecek etmenler ve kimi zaman verilen gübrelerin de kişiyi baştan çıkartan olaylar olarak düşünün. Son olaraksa, ilkbaharda gerçekleşen o çiçeklerin patlamasını da kişinin biriken sinirinin, üzüntüsünün artık dayanılamayacak kadar bir hal alışı ve çileden çıkıp patlayışı olarak yorumlayabiliriz. Sanırım şimdi öfkenin köklerinin çok derinlerde olduğu kafanızda daha somutlanmıştır.

Öfkenin ilk tohumlarını her türlü duygu, davranış ya da olay atabilir. Örneğin; iki kardeşin birbirlerinin oyuncaklarını kırması gibi küçük bir olay olabilirken, kimi zaman da bir kişinin sevdiği kişiyi, kendisini bir başkasıyla aldatırken görmesi gibi büyük bir olay olabilir. Bu uzun zamanda birikmiş olan öfke duygusu, genellikle üzüntüyle son bulur. Bu öfke patlamasının ve ardından gelen öfke, genellikle bir anne kucağında ya da bir arkadaş omzuna yatışır. Onlara uzun uzun sarılıp, omuzlarında ağlamak bir süreliğine de olsa tüm sıkıntılarımızı dindirir.

Bizler bu öfkemizi, üzüntümüzü kimi zaman beş harfli bir sözcük olan ‘NEYSE’de sınırlı bırakırız. Örneğin; bir sınavdan kötü not aldığımızda, annemiz aslında bu duruma üzülmüş belki de bize kızmış olsa bile bize: "Neyse, olsun. Bir dahaki sefer e olur." der ya da uzun zamandır görüşmemiz iki çok yakın arkadaş bir buluşma ayarladıkları zaman ve bu arkadaşlardan biri son dakikada diğerini bu buluşmaya gelemeyeceğini söylediği anda diğerinin üzüntüsünü belki de öfkesini gizlediği o sihirli kelime ‘ Neyse.’ dir.

‘Neyse’ sözcüğünün içinde; inat, öfke, hırs, aşk, üzüntü ve nefret gibi birçok duygu bulunur. Sizce küçük bir kelimenin bunca şeyi ifade etmesi aslında o kelimenin bir kaçış yolu olduğu anlamına gelmez mi??