Sınırlarımızın Keşfi...
"Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk, bir horozla hep bu daracık avludayız."
Aşağıdaki öyküyü okuyup ilgili soruları
yanıtlayınız.
Kendimi bildim bileli öteki dört
tavuk, bir horozla hep bu daracık avludayız. Çevremizi bana pek yüksek gelen
yapılar, duvarlar kuşatıyor. İki kapı var bu avluda. Birisi gelip geçen insanlar,
arabalar, beni hem korkutan hem meraklandıran seslerle dolu sokağa bakanı. Bu
kapının açıldığını görmedim hiç. Arkasında kocaman bir palamut kütüğü dayalı.
Öteki, yapılardan yana olanı. Her gün iki üç kere açılıyor; genç bir kadın bize
yem atmaya geliyor. Akşamları bizi kümese kapıyor. Kümes küçücük, ama yetiyor
bize. Gecelerden birinde dışarda hızlı geçen bir arabanın gürültüsüne
uyanıyorum. Kümes titriyor, biz ürperiyoruz; korkulu sesler çıkarıyoruz. Bütün
gün bizi döven, kovalayan horoz da korkuyor; farkındayım. Sevmiyorum bu
horozu. Hepimiz korkuyoruz ondan. Sabaha karşı acı acı, ince bir sesle ötüyor.
Uzaklardan başka horoz sesleri de geliyor. Daha güzel daha tatlı geliyor bana
bu sesler. Merak ediyorum bu uzak horozları. Nasıllar, neredeler, bu
duvarların ardında ne var? Bütün gün içimde hep bu merak öteki tavuklarla kavga
ediyorum.
Daracık
kümesten fırladığımız saat günün en iyi zamanı. Kimi günler genç kadın bizi
bağırta çağırta teker teker bırakıyor kümesten. Elinde bir makas, kanadımızdan
tüyler kesiyor. Uçup da kaçmayalım diye olacak, diyorum. Eskiden çok korkardım
bu makastan. Kadından da korkardım. Gene de biraz korkuyorum ondan. Oysa iyi
bir insan. Sabahları yem yerken bizi seyrediyor. Bitirdik mi bir avuç buğdayı
bize uzatıyor. "Geh, geh" diyor. "Gelin de avucumdan yiyin,
gelin."
Biz, hepimiz de açgözlü, ama yanaşmaktan korkarak
öyle, tetikte, güvensiz bekleşiyoruz.
Bir gün horozdan kaçarken doymamış, kadına korka
korka hepsinden çok yaklaştım. "Gel, gel, korkma" dedi. "Gel bak
ne güzel, iri buğdaylar. Gelsene!" İki adım daha attım, bana uzanan
avuçtaki buğdayları gagaladım. Kadın öteki eliyle beni tuttu. Başımı,
tüylerimi okşadı. Ben içimde bir tedirginlik, bir güvensizlik, yüreğim küt
küt, şaşırmış, öylece durdum. Bu güvensizlik, bu yürek çarpıntısı neden
bilmem?
Artık
her gün sabahları kadın bana avucunu uzatıyor. Ötekilerden ayırıyor beni.
"Gelsene beyazcık" diyor. "Bak bugün ne var avucumda." Ben
yaklaşıyor; avucundaki kuru üzümleri gagalıyorum. Kadın beni okşuyor. İçimde
hep o ürperti, yüreğim çarpıyor. Kadın gitti mi ötekiler şaşırmış, "Nasıl
yaklaşıyorsun korkmadan?" diyorlar. Aralarında gıdaklıyorlar. Benden
uzak duruyorlar. Horoz üstüme atlayıp başımdan tüyleri yoluyor. "Pis
tavuk" diyor. "Kadının avucundan yem yedin diye kendini bir bok mu
sanıyorsun?"
Benim kendimi birşey sandığım yok. Yalnız bir
gökyüzü parçasının göründüğü daracık yer canımı sıkıyor. Bazı günler bu gökyüzü
bulutlarla kaplı oluyor. Durmadan yağmur yağıyor. Kümese sığmıyoruz. Bu yağmur
patlatacak beni. Avluda biriken sulara bakıyoruz. Arada bir horoz acı acı
bağırıyor sıkıntısından. Yanımdaki tavuk yan gözle bana bakıyor. "Heh,
heh" diyor alaylı alaylı. Belli o da sevmiyor bu horozu. Uzak horoz
sesleri ona da hoş geliyor. Ben de "Heh, heh" diyorum içimden.
"Pis, kötü yaratık seni. Sesi kısılası geberesi seni." Horoz
habersiz, kanatlarının altını gagalıyor.
Geçenlerde bir akşam üstü kadın yanında bir adamla
geldi avluya. Ayağında kocaman bir sargı vardı. Biz yiyecek birşey sanarak
koştuk, sargıyı gagaladık. Adam kakır kakır güldü. Kadın, "Kışşş, kör
olasılar" diye bağırdı. "Aç şeyler, ayağımı mı yiyeceksiniz?"
Onun da yüzü gülüyordu. Yemleri serpti. Adam: "Keselim şu
mendeburları" dedi, "Bir çuval buğday yediler, daha bir yumurta
yaptıkları yok." "Küçük daha onlar" dedi kadın, "Baksana
küçük daha. Hele büyüsünler, hele havalar ısınsın gör bak nasıl
yumurtlayacaklar."
Kapı arkalarından kapandı. Ben
çabuk çabuk buğday yutarken adamın sözlerini düşündüm. Şu kesmek dediği neydi
acaba? Kanatlarımızı mı kesecekler? Ya yumurta, nasıl yapılır yumurta? Şu ayağı
sargılı kadını sevindirecek bir şeyler yapmak isteği var içimde. Çoktan beri
kanatlarımı da kesmiyor. Ama adamın sözlerinde bana yabancı gelen, beni
tedirgin eden bir hava var. Bütün gece uyudum uyandım hep canım sıkıldı durdu.
Bugün bir şeyler oldu. Sabah
yemini yedikten sonra gene o her zamanki iç sıkıntısıyla damlara bakarken şu
kümesin üstüne atlasam diye düşündüm. Kanatlarımı çarpıp sıçradım. Kendimi
kümesin üstünde görünce şaşkınlıktan bağırmışım. Ötekiler de bana bakarak
bağrıştılar. Kümesin üstünden öteki kocaman dama uçmak daha kolay. Bir daha
sıçradım bağıra bağıra. Kiremitlerin üstünde yavaş yavaş karşı yana yürüdüm.
İçimde bir genişleme, yüreğimde hızlı bir çarpıntı başladı. Bizim yaşadığımızdan
çok daha büyük bir avlu göründü gözlerime. Baktım bunun da dört yanı bizimki
gibi duvarlarla çevrili. Ama bu başka; içinde yaprakları dökülmüş kocaman
ağaçlar var. Topraklar yemyeşil otlarla kaplı. Bu duvarların ardında bundan da
büyük avlular vardır dedim. Sonra uzaktan sesi gelen horozların yaşadığı bir
yer olacak. Bulacağım orasını.
Kanatlarımı açıp avluya atladım.
Atlar atlamaz dondum kaldım. Hiç görmediğim koca kafalı, tüylü bir hayvan
bağırarak üstüme atıldı. Sipsivri dişleri, pırıl pırıl gözleri vardı. Sırtımda
bir acı duydum. Bize yem veren kadın bağıra bağıra koşuyordu. Ben korkmuş,
büzülmüş kımıldamadım bile. Geldi, beni kucağına aldı. "Edepsiz
köpek" seni dedi o hayvana. "Pis seni. Öldürecektin tavuğu."
Baktım köpek bacaklarına
sürtünüyor, yaltaklanıyor. Kadın köpeğin karnına bir tekme attı.
"Defol" dedi. Sonra beni karanlık yerlerden geçirerek, o daracık
avluya taşıdı, kümesin içine bıraktı. "Yaramaz, bir daha kaçma emi?"
dedi. "Uzun zaman kımıldamadan kümeste kaldım." Ötekiler ara sıra
gelip "Ne oldu, ne var oralarda?" diye sordular. Karşılık vermedim.
Akşam yemeğini yedik. Kadın kümesi kaparken bana bakıp "Şükür iyi"
dedi.
Şimdi alaca karanlıkta gözlerimin bir şey
göremediği kümesin içinde, köşede büzülmüş dışarı dünyayı düşünüyorum.
Tavuklar "atlasana ne var ötede?" diye durmadan gıdaklıyorlar. Ben
ağaçları otları, köpeği anlatacağım sıra horoz bağırıyor: "Kesin be
kancıklar, ne olacak ötede? Görmediniz mi hışırı çıkmış, işte kaçmanın sonu
bu" diyor. Hep susuyorlar. "Pis, kötü yaratık" diyorum içimden,
"Geberesi.."
Horoz bu dört duvar arasından
hoşnut. Yiyip içip üstümüze atlamak yetiyor ona. Ama ben her zamandan çok
şimdi kocaman avluların özlemini duyuyorum. Duvarların ardında o uçsuz
bucaksız dünyada daha iyi tavuklar arasında, daha anlayışlı horozlarla geçecek
günlerin özlemiyle doluyum. Bıktım buradan. Kaçacağım. Ama köpekler varmış,
başka canavarlar varmış, olsun. Bu defa kanatlarımı açar uçuveririm, hırpalatmam
kendimi onlara. Şimdi de bir şeyim yok. Yanız ensem sancıyor az az. Hele o
geçsin, hele kanatlarım az daha uzasın kaçacağım buradan.
1-Öyküde, kümes neyi temsil ediyor? Metinden
örnekler vererek açıklayınız.
Öyküdeki anlatıcı
tavuğun, öteki tavukların, horozun, kadının, avluya gelen adamın, avlunun,
tavuğun gördüğü büyük avluların ve köpeğin temsil ettiği şeyler var.
Tavukların ve horozun insanları temsil ettiğini kabul ederek kümesin
insanların içine doğdukları sınırlı sosyal çevreleri temsil ettiğini
söyleyebiliriz. “Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk bir horozla hep bu
daracık avludayız.” Cümlesindeki “kendimi bildim bileli” ifadesi tavuğun bu
sosyal çevrenin parçası olmaktaki edilgenliğini, “daracık” ifadesi ise bu
çevrenin gerek değerlerinin gerekse bireylere sunduğu imkanların
sınırlılığını ortaya koymaktadır. “Yalnız bir gökyüzü parçasının göründüğü
daracık yer canımı sıkıyor” cümlesi de aynı şekilde olanakların sınırlılığını
ortaya koyuyor. Tavuğun, “sevmiyorum bu horozu” demesine rağmen ona katlanmak
zorunda olması da elinin kolunun nasıl da bağlı olduğunu anlamamıza yetiyor.
|
2-Öyküde,
niçin yalnızca tavuklardan biri dışarıyı
merak ediyor ve çıkmak istiyor? Bu birinin
özelliği nedir, hangi özellikleriyle diğerlerinden ayrılır? Açıklayınız.
Yalnıza
biri dışarıyı merak ediyor ve çıkmak istiyor; çünkü sadece o kendini küçücük
avluda sıkışmış hissediyor ve sadece o kaçmanın beraberinde getirdiği
riskleri göze alabiliyor. Bu tavuğu farklı kılan cesur ve meraklı olması,
kendisine sunulanlarla yetinmeyip daha fazlasını görmenin beklentisini
taşımasıdır. Avlunun dışında ne olduğunu, sadece sesini duyduğu horozların
nasıl olduğunu merak ediyor ve onları görmeyi umuyor. O kadar cesur ki ilk
dış avlu denemesinde köpek tarafından hırpalanmış olması bile onu
yıldıramıyor.
|
3-Öyküde,
horozun temsil ettiği değerler
nelerdir ve nasıl bir kişilik özelliği vardır? Açıklayınız.
Horozun kümeste
korku üzerine kurduğu bir hakimiyeti vardır. Bu durum tavukların onun
tarafından dövülüp kovalanmalarına rağmen seslerini çıkartmamalarının görülmesiyle
ortaya çıkmaktadır. Öte andan bu hakimiyet yalnızca tavuklar üzerinde
kuruludur. Bu durum anlatıcı tavuğun gözlemiyle belirginleşmektedir: “Bütün
gün bizi döven, kovalayan horoz da korkuyor; farkındayım.” Ayrıca horoz kolay
tatmin olan bir yapıdadır. Anlatıcı tavuğun aksine o hayatından memnundur;
karnını doyurabiliyor, tavukları kovalayabiliyor olmak ona yetmektedir. “Kesin be kancıklar, ne olacak ötede?
Görmediniz mi hışırı çıkmış, işte kaçmanın sonu bu" yorumuyla bireyleri
kısıtlayan mevcut sosyal düzenin korunmasında da bir işleve sahip olduğu
ortaya çıkmaktadır.
|
4-Öyküyü bize kim
anlatıyor ve yazar, niçin böyle bir anlatıcı tercih etmiş olabilir? Öykünün
içeriğinden hareketle açıklayınız.
Öyküde kahraman
bakış açısına yer verilmiş. “Farklı” tavuk öykünün anlatıcısı. Yazar, asıl
amacı bu tavuğun dünya görüşünü gözler önüne sermek olduğu için böyle bir
tercih yapmıştır; zira diğer tavuklar kitleyi temsil ettikleri için dünya
görüşlerinin anlatmaya değer bir yanı yok.
|
5-Yazar, bu öyküyle
bize ne anlatmak istiyor olabilir? Öyküden yansıyan dünya görüşü nedir? Siz bu
görüşe katılıyor musunuz? Açıklayınız.
Öyküde
mevcut düzenin dışına çıkmaya çalışan ve üzerindeki baskıyla mücadele eden
bir aykırı tavuğun macerasına tanık oluyoruz. Öyküden yansıyan dünya görüşü
dikkate alındığında, yazıldığı dönemde baskıcı bir yönetim olabileceği
düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Yazar, sancılı da olsa tavuğun merakının ve
özgürleşme isteğinin haklılığını ve mücadelesinin ne kadar değerli olduğunu
okura göstermek istiyor olabilir.
|