Türkçeyi Hissediyorum, ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nin “Türkçeyi Hissediyorum.” projesine ait bir web günlüğüdür. Proje, yurt dışında doğan, yaşam, bilgi ve deneyimleri yaşadıkları ülkenin diliyle biçimlenen “üçüncü kuşak”tan bir grup gence, dil aracılığıyla ulaşmayı; onlara, Türkçenin söz varlığını ve anlatım zenginliğini hissettirmeyi hedeflemektedir.

24 Mart 2012



Sınırlarımızın Keşfi...
"Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk, bir horozla hep bu daracık avludayız."


  Aşağıdaki öyküyü okuyup ilgili soruları yanıtlayınız.



Kümesin Ötesi[1]



Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk, bir horozla hep bu daracık avludayız. Çevremizi bana pek yüksek gelen yapılar, duvarlar kuşatıyor. İki kapı var bu avluda. Birisi gelip geçen in­sanlar, arabalar, beni hem korkutan hem meraklandıran seslerle dolu sokağa bakanı. Bu kapının açıldığını görmedim hiç. Arka­sında kocaman bir palamut kütüğü dayalı. Öteki, yapılardan yana olanı. Her gün iki üç kere açılıyor; genç bir kadın bize yem atmaya geliyor. Akşamları bizi kümese kapıyor. Kümes küçü­cük, ama yetiyor bize. Gecelerden birinde dışarda hızlı geçen bir arabanın gürültüsüne uyanıyorum. Kümes titriyor, biz ürperiyoruz; korkulu sesler çıkarıyoruz. Bütün gün bizi döven, kova­layan horoz da korkuyor; farkındayım. Sevmiyorum bu horozu. Hepimiz korkuyoruz ondan. Sabaha karşı acı acı, ince bir sesle ötüyor. Uzaklardan başka horoz sesleri de geliyor. Daha güzel daha tatlı geliyor bana bu sesler. Merak ediyorum bu uzak ho­rozları. Nasıllar, neredeler, bu duvarların ardında ne var? Bütün gün içimde hep bu merak öteki tavuklarla kavga ediyorum.

Daracık kümesten fırladığımız saat günün en iyi zamanı. Kimi günler genç kadın bizi bağırta çağırta teker teker bırakı­yor kümesten. Elinde bir makas, kanadımızdan tüyler kesi­yor. Uçup da kaçmayalım diye olacak, diyorum. Eskiden çok korkardım bu makastan. Kadından da korkardım. Gene de biraz korkuyorum ondan. Oysa iyi bir insan. Sabahları yem yerken bizi seyrediyor. Bitirdik mi bir avuç buğdayı bize uza­tıyor. "Geh, geh" diyor. "Gelin de avucumdan yiyin, gelin."

Biz, hepimiz de açgözlü, ama yanaşmaktan korkarak öyle, te­tikte, güvensiz bekleşiyoruz.

Bir gün horozdan kaçarken doymamış, kadına korka korka hepsinden çok yaklaştım. "Gel, gel, korkma" dedi. "Gel bak ne güzel, iri buğdaylar. Gelsene!" İki adım daha attım, bana uza­nan avuçtaki buğdayları gagaladım. Kadın öteki eliyle beni tut­tu. Başımı, tüylerimi okşadı. Ben içimde bir tedirginlik, bir gü­vensizlik, yüreğim küt küt, şaşırmış, öylece durdum. Bu güven­sizlik, bu yürek çarpıntısı neden bilmem?

Artık her gün sabahları kadın bana avucunu uzatıyor. Öte­kilerden ayırıyor beni. "Gelsene beyazcık" diyor. "Bak bugün ne var avucumda." Ben yaklaşıyor; avucundaki kuru üzümleri gagalıyorum. Kadın beni okşuyor. İçimde hep o ürperti, yüre­ğim çarpıyor. Kadın gitti mi ötekiler şaşırmış, "Nasıl yaklaşı­yorsun korkmadan?" diyorlar. Aralarında gıdaklıyorlar. Ben­den uzak duruyorlar. Horoz üstüme atlayıp başımdan tüyleri yoluyor. "Pis tavuk" diyor. "Kadının avucundan yem yedin di­ye kendini bir bok mu sanıyorsun?"

Benim kendimi birşey sandığım yok. Yalnız bir gökyüzü parçasının göründüğü daracık yer canımı sıkıyor. Bazı günler bu gökyüzü bulutlarla kaplı oluyor. Durmadan yağmur yağıyor. Kümese sığmıyoruz. Bu yağmur patlatacak beni. Avluda biriken sulara bakıyoruz. Arada bir horoz acı acı bağırıyor sı­kıntısından. Yanımdaki tavuk yan gözle bana bakıyor. "Heh, heh" diyor alaylı alaylı. Belli o da sevmiyor bu horozu. Uzak horoz sesleri ona da hoş geliyor. Ben de "Heh, heh" diyorum içimden. "Pis, kötü yaratık seni. Sesi kısılası geberesi seni." Ho­roz habersiz, kanatlarının altını gagalıyor.

Geçenlerde bir akşam üstü kadın yanında bir adamla geldi avluya. Ayağında kocaman bir sargı vardı. Biz yiyecek birşey sanarak koştuk, sargıyı gagaladık. Adam kakır kakır güldü. Ka­dın, "Kışşş, kör olasılar" diye bağırdı. "Aç şeyler, ayağımı mı yiyeceksiniz?" Onun da yüzü gülüyordu. Yemleri serpti. Adam: "Keselim şu mendeburları" dedi, "Bir çuval buğday yediler, daha bir yumurta yaptıkları yok." "Küçük daha onlar" dedi ka­dın, "Baksana küçük daha. Hele büyüsünler, hele havalar ısın­sın gör bak nasıl yumurtlayacaklar."

Kapı arkalarından kapandı. Ben çabuk çabuk buğday yu­tarken adamın sözlerini düşündüm. Şu kesmek dediği neydi acaba? Kanatlarımızı mı kesecekler? Ya yumurta, nasıl yapılır yumurta? Şu ayağı sargılı kadını sevindirecek bir şeyler yap­mak isteği var içimde. Çoktan beri kanatlarımı da kesmiyor. Ama adamın sözlerinde bana yabancı gelen, beni tedirgin eden bir hava var. Bütün gece uyudum uyandım hep canım sıkıldı durdu.


Bugün bir şeyler oldu. Sabah yemini yedikten sonra gene o her zamanki iç sıkıntısıyla damlara bakarken şu kümesin üstü­ne atlasam diye düşündüm. Kanatlarımı çarpıp sıçradım. Ken­dimi kümesin üstünde görünce şaşkınlıktan bağırmışım. Öteki­ler de bana bakarak bağrıştılar. Kümesin üstünden öteki koca­man dama uçmak daha kolay. Bir daha sıçradım bağıra bağıra. Kiremitlerin üstünde yavaş yavaş karşı yana yürüdüm. İçimde bir genişleme, yüreğimde hızlı bir çarpıntı başladı. Bizim yaşa­dığımızdan çok daha büyük bir avlu göründü gözlerime. Bak­tım bunun da dört yanı bizimki gibi duvarlarla çevrili. Ama bu başka; içinde yaprakları dökülmüş kocaman ağaçlar var. Top­raklar yemyeşil otlarla kaplı. Bu duvarların ardında bundan da büyük avlular vardır dedim. Sonra uzaktan sesi gelen horozla­rın yaşadığı bir yer olacak. Bulacağım orasını.

Kanatlarımı açıp avluya atladım. Atlar atlamaz dondum kaldım. Hiç görmediğim koca kafalı, tüylü bir hayvan bağıra­rak üstüme atıldı. Sipsivri dişleri, pırıl pırıl gözleri vardı. Sırtımda bir acı duydum. Bize yem veren kadın bağıra bağıra ko­şuyordu. Ben korkmuş, büzülmüş kımıldamadım bile. Geldi, beni kucağına aldı. "Edepsiz köpek" seni dedi o hayvana. "Pis seni. Öldürecektin tavuğu."

Baktım köpek bacaklarına sürtünüyor, yaltaklanıyor. Kadın köpeğin karnına bir tekme attı. "Defol" dedi. Sonra beni karan­lık yerlerden geçirerek, o daracık avluya taşıdı, kümesin içine bıraktı. "Yaramaz, bir daha kaçma emi?" dedi. "Uzun zaman kımıldamadan kümeste kaldım." Ötekiler ara sıra gelip "Ne ol­du, ne var oralarda?" diye sordular. Karşılık vermedim. Akşam yemeğini yedik. Kadın kümesi kaparken bana bakıp "Şükür iyi" dedi.

Şimdi alaca karanlıkta gözlerimin bir şey göremediği kü­mesin içinde, köşede büzülmüş dışarı dünyayı düşünüyorum. Tavuklar "atlasana ne var ötede?" diye durmadan gıdaklıyorlar. Ben ağaçları otları, köpeği anlatacağım sıra horoz bağırıyor: "Kesin be kancıklar, ne olacak ötede? Görmediniz mi hışırı çık­mış, işte kaçmanın sonu bu" diyor. Hep susuyorlar. "Pis, kötü yaratık" diyorum içimden, "Geberesi.."

Horoz bu dört duvar arasından hoşnut. Yiyip içip üstümü­ze atlamak yetiyor ona. Ama ben her zamandan çok şimdi ko­caman avluların özlemini duyuyorum. Duvarların ardında o uçsuz bucaksız dünyada daha iyi tavuklar arasında, daha anla­yışlı horozlarla geçecek günlerin özlemiyle doluyum. Bıktım buradan. Kaçacağım. Ama köpekler varmış, başka canavarlar varmış, olsun. Bu defa kanatlarımı açar uçuveririm, hırpalat­mam kendimi onlara. Şimdi de bir şeyim yok. Yanız ensem sancıyor az az. Hele o geçsin, hele kanatlarım az daha uzasın kaça­cağım buradan.





1-Öyküde, kümes neyi temsil ediyor? Metinden örnekler vererek açıklayınız.

Öyküdeki anlatıcı tavuğun, öteki tavukların, horozun, kadının, avluya gelen adamın, avlunun, tavuğun gördüğü büyük avluların ve köpeğin temsil ettiği şeyler var. Tavukların ve horozun insanları temsil ettiğini kabul ederek kümesin insanların içine doğdukları sınırlı sosyal çevreleri temsil ettiğini söyleyebiliriz. “Kendimi bildim bileli öteki dört tavuk bir horozla hep bu daracık avludayız.” Cümlesindeki “kendimi bildim bileli” ifadesi tavuğun bu sosyal çevrenin parçası olmaktaki edilgenliğini, “daracık” ifadesi ise bu çevrenin gerek değerlerinin gerekse bireylere sunduğu imkanların sınırlılığını ortaya koymaktadır. “Yalnız bir gökyüzü parçasının göründüğü daracık yer canımı sıkıyor” cümlesi de aynı şekilde olanakların sınırlılığını ortaya koyuyor. Tavuğun, “sevmiyorum bu horozu” demesine rağmen ona katlanmak zorunda olması da elinin kolunun nasıl da bağlı olduğunu anlamamıza yetiyor.








2-Öyküde, niçin yalnızca tavuklardan biri dışarıyı merak ediyor ve çıkmak istiyor? Bu birinin özelliği nedir, hangi özellikleriyle diğerlerinden ayrılır? Açıklayınız.

Yalnıza biri dışarıyı merak ediyor ve çıkmak istiyor; çünkü sadece o kendini küçücük avluda sıkışmış hissediyor ve sadece o kaçmanın beraberinde getirdiği riskleri göze alabiliyor. Bu tavuğu farklı kılan cesur ve meraklı olması, kendisine sunulanlarla yetinmeyip daha fazlasını görmenin beklentisini taşımasıdır. Avlunun dışında ne olduğunu, sadece sesini duyduğu horozların nasıl olduğunu merak ediyor ve onları görmeyi umuyor. O kadar cesur ki ilk dış avlu denemesinde köpek tarafından hırpalanmış olması bile onu yıldıramıyor.


3-Öyküde, horozun temsil ettiği değerler nelerdir ve nasıl bir kişilik özelliği vardır? Açıklayınız.

Horozun kümeste korku üzerine kurduğu bir hakimiyeti vardır. Bu durum tavukların onun tarafından dövülüp kovalanmalarına rağmen seslerini çıkartmamalarının görülmesiyle ortaya çıkmaktadır. Öte andan bu hakimiyet yalnızca tavuklar üzerinde kuruludur. Bu durum anlatıcı tavuğun gözlemiyle belirginleşmektedir: “Bütün gün bizi döven, kovalayan horoz da korkuyor; farkındayım.” Ayrıca horoz kolay tatmin olan bir yapıdadır. Anlatıcı tavuğun aksine o hayatından memnundur; karnını doyurabiliyor, tavukları kovalayabiliyor olmak ona yetmektedir. “Kesin be kancıklar, ne olacak ötede? Görmediniz mi hışırı çık­mış, işte kaçmanın sonu bu" yorumuyla bireyleri kısıtlayan mevcut sosyal düzenin korunmasında da bir işleve sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.



4-Öyküyü bize kim anlatıyor ve yazar, niçin böyle bir anlatıcı tercih etmiş olabilir? Öykünün içeriğinden hareketle açıklayınız.

Öyküde kahraman bakış açısına yer verilmiş. “Farklı” tavuk öykünün anlatıcısı. Yazar, asıl amacı bu tavuğun dünya görüşünü gözler önüne sermek olduğu için böyle bir tercih yapmıştır; zira diğer tavuklar kitleyi temsil ettikleri için dünya görüşlerinin anlatmaya değer bir yanı yok.



5-Yazar, bu öyküyle bize ne anlatmak istiyor olabilir? Öyküden yansıyan dünya görüşü nedir? Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Açıklayınız.

Öyküde mevcut düzenin dışına çıkmaya çalışan ve üzerindeki baskıyla mücadele eden bir aykırı tavuğun macerasına tanık oluyoruz. Öyküden yansıyan dünya görüşü dikkate alındığında, yazıldığı dönemde baskıcı bir yönetim olabileceği düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Yazar, sancılı da olsa tavuğun merakının ve özgürleşme isteğinin haklılığını ve mücadelesinin ne kadar değerli olduğunu okura göstermek istiyor olabilir.






[1] Yusuf Atılgan, ”Kümesin Ötesi”,Bütün Öyküleri, İstanbul, YKY,4.bs.,2005,s.33-36.